Sakarya Savaşı

"Biz burda Yunan'a bir mezar kazdık,
Can verdik Türkiye yaşasın diye;
Al kanla Sakarya tarihi yazdık,
Millete bir vatan ettik hediye,"

İnönü savaşlarından sonra galip devletler Anadolu'da işgal ettikleri yerleri boşaltmaya başlayınca, Yunanlılar bütün kuvvetlerini Anadolu'ya geçirmek zorunluluğu duydu. Kral Konstantin, Sevr Antlaşması'nı Yunan askerî gücü ile uygulatmak istiyordu. Yunan ordusu, Türkler'e kesin bir darbe indirmek için, sayıca çok fazla, silâh ve araç bakımından çok iyi donatılmış olarak harekete geçti. 10 Temmuz 1921 tarihinde 10 tümenle İnönü-Kütahya hattına, 6 tümenle de Kulaksız-Döğer hattına yüklendi. Asker sayısı az ve silâhları yetersiz olan Batı cephesindeki kuvvetlerimiz, Sakarya'nın doğusuna çekilmek zorunda kaldı ve böylece Yunan kuvvetlerinin kuşatmasından sıyrıldı.

Bu çekilme, Yunanlılar'a Eskişehir'den Sakarya'ya kadar geniş bir alana yayılma fırsatı verdi. Fakat Türk ordusu savunma için daha uygun bir mevzi tutmuş oluyordu. Şimdi Sakarya Meydan Savaşı, Sakarya Nehri ile bu nehre karışan Ankara Çayı ve Ilıca dereleri arasında 100 km. genişlikteki bir hattın üzerinde yapılacaktı. Burada Türk yedek kuvvetlerini ihtiyaç duyulan bölgelere hızla ulaştırmak mümkündü. Mühimmat, araç ve yiyecek ihtiyacı da daha kolay sağlanacaktı. Burada, Polatlı-Ankara demiryolu da cepheye mühimmat ulaştırma bakımından çok önemli rol oynuyordu. Fakat, Yunanlılar'ın Ankara'nın yakınına kadar gelmesi, mecliste şaşkınlık yarattı, bazı çalkantılara sebep oldu. Hatta meclisin Ankara'dan Kayseri'ye taşınmasını isteyenler, "Millet nereye götürülüyor? Ordu nerede?" diyenler oldu. Mecliste herkes gözlerini Mustafa Kemal'e çevirmişti ve onun ordunun başına geçmesini istiyordu. 5 Ağustos 1921 günü meclis Mustafa Kemal Paşa'yı başkumandanlık görevine getirdi. Kendisine Büyük Millet Meclisl'nin yetkileri de verilmişti.

5 Ağustos'tan itibaren başkumandanlık görevini yüklenen Mustafa Kemal, millete ve orduya hitaben bir bildiri yayınladı. Bu bildiride: "Düşmanı vatanın harim-i ismetinde (kutsal ve temiz toprağında) boğacağız!" diyor, bütün milletin manevî ve maddî gücünü kullanarak yurtseverliğini göstermesini istiyordu.
Mustafa Kemal başkumandan olduktan sonra, bir yandan askerlik çağına gelmiş askerleri orduya almak, öte yandan silâh, ulaştırma aracı, yiyecek ve giyecek gibi ihtiyaçları karşılamak için bütün tedbirleri aldı. Millet onun isteklerine gönülden razı olarak her türlü fedakârlığı yaptı. Yiyeceğini, giyeceğini, hayvanını, taşıtını verdi orduya. Yunanlılar Eskişehir ve Kütahya savaşlarında Türkler'in Sakarya'nın doğusuna kadar çekilmesini kendileri için bir zafer sayıyor, Türk ordusunu imha ederek Ankara'yı da ele geçirmeyi amaçlıyordu. Bu amaçla 25 günlük duraklama sırasında noksanlarını tamamlayarak, 13 Ağustos 1921'de, Eskişehir-Seyitgazi doğusundan Sakarya'ya doğru harekete geçtiler.

Sakarya Savaşı'nda Türk ordusunun 55 bin piyade tüfeği, 241 ağır makineli tüfeği, 164 topu ve 2 uçağı vardı. Asker sayısı 60 bin kadardı. Yunan ordusu ise hem asker sayısı, hem silâh bakımından üstün durumdaydı: 120 bin askeri, 300 topu, 88 bin piyade tüfeği, 6 bin hafif makineli tüfeği ve birkaç uçağı vardı. Yunanlılar asıl çarpışmaların Mihalıççık-Sanköy-Sivrihisar hattında yapılacağını sanıyordu. Oysa bu hatlarda Türk ordusunun yalnız örtme, yanıltma birlikleri bulunmaktaydı. Bu birlikler buraya gelen Yunan ordusunu oyaladılar ve sonra Sakarya gerisindeki asıl mevzilerine çekildiler.

22 gün, 22 gece
İlk büyük çarpışma 23 Ağustos 1921 günü Sakarya mevzii önünde başladı. Bu tarihten 13 Eylül 1921 gününe kadar 22 gün 22 gece aralıksız devam etti. Yunanlılar bir hayli kayıp vermelerine rağmen bazı noktalarda savunma mevzilerini aşabildiler. Fakat gerileyen birliklerimiz derhal yeni hatlar kuruyor, Başkumandan Mustafa Kemal Paşa'nın: "Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıya sulanmadıkça bırakılamaz..." şeklindeki emir ve talimatına uyarak, alışılmamış bir savaş veriyorlardı. Bazı mevkiler birkaç defa el değiştirdi.

Düşman kuvvetlerini Anadolu bozkırına yaymak, taktiğin amaçlarından biriydi ve bu başarıldı. Yayılan düşman birlikleri arasında irtibatı sağlamak, su ve yiyecek temini zorlaştı ve 1 Eylül'den itibaren taarruzları şiddetini kaybetti. 6 Eylül'den itibaren ise Türk taarruzları şiddetlendi. 7 Eylül'de Yunanlılar çekilmeye başladılar. Türk uçakları günde birkaç uçuş yaparak düşmanın çekilmesini takip etti. 10 Eylül'de Polatlı yöresindeki kolordumuz, 15., 23. ve 57. tümenlerle takviye edilerek, Beyllkköprü yönünde karşı hücuma geçti. Saldırı merkez ve sol kanatta da şiddetlendi. 12/13 Eylül gecesi kesin zafer kazanıldı. Düşman Eskişehir'e doğru kaçıyordu. Süvarilerimiz düşman ordusunun yanlarına, gerilerine ve içlerine girerek büyük kayıplar verdirmeye devam ettiler. Fakat savaştan önce Türk ordusunun yeniden teşkili ve noksanlarının giderilmesi tamamlanmamıştı. Onun için Yunan ordusu çekilirken tam bir takip yapılamadı. Düşman ancak Afyon ve Kütahya'ya kadar sürüldü. Sakarya Meydan Savaşı'nda düşman 40 bin asker, sayısız malzeme ve silâh kaybetmişti. Bizim kaybımız ise şehit, yaralı ve hasta olarak 26 bin civarında idi. Bu savaşta çarpışmalar daha çok piyade birlikleri arasında olmuştu ve yara almayan piyade subayı hemen hemen hiç yoktu.

Sakarya Savaşı'nın zaferle sonuçlanmasından sonra, meclis, Başkumandan Mustafa Kemal'e müşir (mareşal) rütbesi ve 'Gazi' unvanı verdi. Sakarya Zaferi dikkatleri Ankara üzerinde toplamıştı. Yeni Türk ordusuna ve Büyük Millet Meclisi hükümetine yurt içinde güven bir kat daha artmış, siyasî etkileri de derhal görülmüştü. 13 Ekim 1921'de Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan ile Kars Antlaşması imzalandı. 20 Ekim 1921'de Fransa ile imzalanan Ankara Antlaşması'nda iki devlet arasındaki savaş haline son verildi ve Fransa Millî Mlsâk ile çizilen güney sınırlarının ötesine çekilmeyi kabul etti. Yalnız Hatay (1939'a kadar) Fransız işgalinde kaldı.