Serbest Cumhuriyet Fırkası ve Menemen Olayı

Türkiye Cumhuriyeti TBMM tarafından yönetiliyor ve mecliste, ise yalnız Cumhuriyet Halk Fırkası'nın milletvekilleri bulunuyordu. Bu durum hükümetin denetlenmesini önlüyor ve yapılan işlerin hesabını sormak
imkânı bulunamıyordu. 1929 yılı sonlarında bütün dünyada büyük bir ekonomik bunalım başlamıştı. Doğal olarak ülkemiz de bu bunalımdan etkilenmişti. işte böyle bir ortamda Mustafa Kemal, yeni görüş ve programların ortaya çıkması için yeni bir partinin kurulmasını istedi. Yakın arkadaşlarından Fethi (Okyar) Bey'i bu iş için ikna etti. Sonuçta Fethi Bey, 12 Ağustos 1930'da, Türkiye Cumhuri yeti 'nin üçüncü siyasal partisi olan "Serbest Cumhuriyet Fırkası"nı kurdu. Atatürk kurulan bu yeni partinin, programına karışmamış, sadece cumhuriyetin ve inkılâpların karşısında olmamasını istemiştir. Parti de zaten bu amaçlar doğrultusunda kurulmuştur. Parti programının en dikkate değer özelliği ekonomik serbest girişimi öngörmesiydi.

Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal millet işlerinin, meclis kürsüsünde ve millet önünde serbestçe tartışmasını istiyordu. Bu sebeple pekçok arkadaşını bu yeni partiye girmeye özendirdi. Ancak çok geçmeden rejim ve Atatürk düşmanlığı yapan kimseler partide toplanmaya başladı. Fethi Bey bütün çabalarına rağmen bu gidişi önleyemedi. Bunun üzerine Serbest Cumhuriyet Fırkası, kurucuları tarafından kapatıldı (17 Kasım 1930). Serbest Cumhuriyet Fırkasının kurulması ile güç bulan bazı irtica yanlıları, Ege Bölgesinde etkinliklere başlamışlardı. Bir tarikat mensubu olan Derviş Mehmet, kendisine bağlı bir grupla birlikte Menemen kasabasına geldi. Halkın din duygularını istismar ederek bir ayaklanma başlattı (23 Aralık 1930). Askerleriyle birlikte olayı yatıştırmak isteyen öğretmen asteğmen Kubilây, isyancılar tarafından şehit edildi. Bunun üzerine Menemen askerî birlikler tarafından denetim altına alındı. Ayaklanma bastırılıp, suçlular hemen yakalandı. Olaya karışanlar askerî mahkemede yargılandı ve gerektiği şekilde cezalandırıldı.

Menemen olayı din ve vicdan özgürlüğünün güvencesi olan Lâiklik ilkesinin önemini bir kere daha gözler önüne serdi. Yurtta barış ve huzurun sağlanması için herkesin birbirinin din ve inancına saygı göstermesinin gerekli olduğu daha iyi anlaşıldı. Bu olay ayrıca çok partili sisteme geçmek için henüz şartların oluşmadığını gösterdi.